Boğaziçi’ne Karadeniz’den Giriş ve Boğaz Rumeli Kaleleri-I

II- Avrupa Yakası / Sarıyer  Rumeli Kavağı Hattı

Sivil mimarinin Boğaz ile buluştuğu yalılar, İstanbul’un tarihten bu yana neden bu kadar önemli olduğunu size anlatabilir! Bu öyküleri dinlemek ister misiniz? Bu bolümde İstanbul ve Boğaziçi’ne Karadeniz’den bakıp, Avrupa yakasındaki en üç noktadan başlayarak keşfi sürdürüyoruz. Önce Boğaziçi’nin Avrupa’daki gelişimi hakkında kısa bilgi vereceğiz. Sonra Boğaz’ın Osmanlı döneminde nasıl korunduğuna en yakından tanık olan kaleler üzerinde duracağız. Karadeniz’le Avrupa’da buluştuğu en üç bölgedeki Rumeli Feneri ve Garipçe kaleleri hakkında az bilinenleri paylaşarak Boğaz’a Karadeniz’den bir giriş yapacağız ve Sarıyer’de duracağız. Bugünkü tek etaplı Rotamız şöyle:

Boğaz Rumeli Kaleleri -I

1) Rumeli Feneri- Merkez

2) Rumeli Feneri Kalesi

3) Garipçe  Merkez

4) Garipçe Kalesi

5) Rumeli Kavağı- Merkez

6) Sarıyer- Merkez

7) Sadberk Hanım Müzesi

Boğaz Avrupa Yakası Genel

Boğaziçi Nerede Başlar Nerede Biter?

İstanbul teorisyenleri Boğaz’ın Avrupa yakasının nerede başladığı konusunda farklı görüşler ileri sürmektedir. Kimileri Karaköy’den başlatırken, kimileri bunu Sarayburnu’nu da içine alacak bicimde Marmara Denizi’ne doğru çeker. Kimileri özellikle köprü yapıldıktan sonra Ortaköy’den başlatır. Eskiden İstanbul’un Rumeli yakası denince genellikle Kağıthane Deresi’nin oluşturduğu vadiden başladığı kabul görürmüş. Boğaz’ın nerede bittiği hiç tartışılmaz, o gayet acıktır çünkü: Rumeli Feneri’nde.

Geçmişte Boğaz Avrupa Yakası ve Karadeniz Girişi Kıyıları

Rumeli Feneri’nden hemen önceki küçük koyların, ilkçağda Likyalılar limanı, Myralılar limanı, Efesliler limanı gibi adlarla anıldığı biliniyor. Boğazın Karadeniz girişine doğru yer alan koylardaki küçük yerleşimler, bazı küçük dini yapıların yer aldığı balıkçı köyleri niteliğinde imiş. Geç Bizans döneminde Rumeli sahilinin en önemli yapılarından biri de Rumeli Kavağı vadisinin içlerinde bulunan ve XIX. yüzyılda yıkılan Mavromolos Manastırı imiş. 15. yy’da İstanbul’un fethi ile birlikte Rumeli yakasında yapılan en önemli düzenleme Galata surlarının hemen kuzeyinde kıyı boyunca kurulan Tophane tesisleri olmuş. 16. yy’de Büyükdere Çaybaşı’nda bulunan Mirahur Ali Ağa Çeşmesi Ortaköy’den sonra Karadeniz girişine doğru yapılan tek önemli çeşme olur. 17. yy’da IV. Murad, Rumeli Kavağı ile hemen karşısındaki Anadolu Kavağı yakınında iki hisar yaptırır. Bunların birine Avrupa Hisarı, diğerine ise Anadolu Hisarı isimleri verilir. 18. yüzyılda, devlet merkezinin Topkapı’dan Dolmabahçe’ye taşınması, Rumeli yakası için yeni bir acılıma sahne olur. 18. yy Kefelikoy’den başlayarak Boyacı köy, Emirgan, Yeniköy, Kirecburnu/Ağacaltı ve Yenimahalle iskana çalışılır. 19. yy’de Şirket-i Hayriye kurulur. Boğaziçi’ne 1852’de düzenle vapur seferleri başlar. Bu semtlere yerleşim teşvik edilir. Büyükdere sahilinde Rus ve Nemce (Avusturya-Macaristan) elçiliklerine ait iki yalı yapılır. Fransız, İngiliz, Felemenk (Hollanda) ve Danimarka onları izler sonra bunlar çoğalır. 19. yy ikinci yarısında Tarabya, Büyükdere ve Yenimahalle’de oteller ortaya çıkar. 1930’lu yıllarda kara ulaşımını kolaylaştırmak için yapılan yollar Rumeli yakasında bazı sivil mimarlık örneklerinin ve Bebek Kavafyan Evi ile Emirgan Şerifler Yalı Köşkü dışında yalıların kaybına yol acar. 19. yy’ın ikinci yarısında Boğaz’ın her iki yakası, paşalar eliyle ağaçlandırılıp yeşil alanlar çoğaltılır.

Boğaz Rumeli Kaleleri -I

Bu bolümde yalnızca Rumeli Feneri Kalesi ve Garipçe Kalelerini inceleyeceğiz. Rumeli Kavağında bugün görülebilecek türden bir kale kalmamış.

1) Rumeli Feneri Köyü- Merkez

İstanbul Boğazı’nın son koyu Rumeli Feneri, Sarıyer’in en kuzey noktasında yer alıyor. Antik cağda “Panium”, Bizans döneminde “Fanaraki”, Osmanlı döneminde “Rumeli feneri”, Cumhuriyet döneminde “Türkeli” adlarını almış, sonuçta “Rumeli feneri” benimsenmiş. Köydeki tarihi eserler arasında Hacı Ahmet Ağa Çeşmesi (1771), Saltuk Dede Türbesi (1788) ve Ramazan Ağa Camii (17. yy) bulunuyor. Kurtuluş Savaşı’na kadar burada Rum nüfus yoğun imiş. Şimdi daha çok Karadenizliler yaşıyor. Meydandaki eski çınarın altında cay keyfi hem köylülerin hem ziyaretçilerin en büyük zevki.

Oreke Taşı ya da Rumeli feneri Köyünün Deniz Efsanesi

Bu küçük balıkçı koyunun kıyısında bulunduğu haşin Karadeniz’den kaynaklanan bir de efsanesi var ki, günümüzün denizciliğinde de jenerik isim olmuş, seyir halindeki teknelerin dikkat etmesi gereken kayalıkları aynı kavramla adlandırılmakta: “Roke”, “Hera” ya da “Oreke Kayalığı”! Halk arasında en büyüğü “Oreke Taşı” diye ünlenen bu adacıklar, Rumeli feneri koyu önlerinde yer alan 5 adet büyük boyutlu yekpare kaya. Esasen bu adalar, İstanbul Boğazı ile Karadeniz’i birbirinden ayıran hatta yer alırmış. Bir anlamda doğal bir stratejik harita! Adaların bir özelliği de gazaba geldiklerinde bir araya gelip kapanmaları, tekne, gemi, kayık ne varsa tehlikeye atmalarında imiş. Halk, bu özelliğinden dolayı, en büyüğüne “Oreke Taşı” dediği bu kayalıkların topuna birden “Çarpışan Kayalar” demeye başlamış. Osmanlı döneminde, kayalardan en buyduğunun doruk noktasına gemilere yol göstermek için Pompeus sütunu ya da Nişangah taşı adı verilen bir dikilitaş konulmuş. Osmanlılar Rumeli’de fetihlere başlayınca yöreye Türk göçü başlamış. Bu arada Karadenizli zekası ile bu Oreke Taşı tehlikesini de topyekun bertaraf etmişler. Nasıl mı? Bakın: Limanı genişletirken, zaten denizi de toprakla dolduruyorlarmış. Öyle bir genişlemiş ki liman bu adacıkların yanına kadar gelip onların en büyüğüne yapışmış.

Rumelifeneri’nin Feneri

Rumeli Feneri’ne adını veren Fener… Adından da anlaşılacağı gibi koy adını buradaki fenerden alıyor. Rumeli feneri Koyunun bu feneri, 1855-1856 yıllarında Kırım savaşı sırasında Fransız ve İngiliz savaş gemilerinin İstanbul Boğazı’nın Karadeniz girişini görebilmeleri ve Boğaz sularına rahatça girebilmeleri amacıyla yapılmış.

Rumeli feneri Kalesi

Rumeli feneri Kalesi, Rumeli feneri Koyu’nun kuzeyinde ve iskan dışı bir bölgesindeki bu kayalık yarımadalardan birinin üzerinde inşa edilmiş. Kale, konumu dolayısıyla gözetleme ve istihbarat ağırlıklı bir işlev yüklenmiş, savunma donanımı orta derecede tutulmuş. Tarihsel Gelişim Kale; karşıdaki Anadolu Feneri kalesi gibi gerçek- bir Osmanlı yapısıdır ve Sultan III. Mustafa tarafından 1768 – 69 yıllarında inşa ettirilmiştir. Y. Mimar Koksal Anadol, bu kalenin de Sultan III. Mustafa tarafından yaptırılmış olması hic de uzak bir olasılık olmadığını belirtiyor. Bu tahminleri doğrulayan bir kitabe Anadolu Feneri Kalesi’nde mevcut idi. Rumeli Feneri Kalesi, Osmanlı askeri bürokrasisinde “Kıl’a-i Seb’a” olarak kategorize edilen yedi önemli Boğaz Kalesi arasında yer almış. Sultan III. Mustafa, özellikle Osmanlı donanmasının 1770 Çeşme bozgunundan sonra, savunma teknolojilerini geliştirmek üzere Fransa kralından yardım istemiş ve Kral ,1755 yılından beri İstanbul’da yaşayan Baron de Tott’u görevlendirmiş. Yine aynı donemdi “Rumeli feneri Kalesinin yeri “münasebetsiz” bulunduğundan Oreketaşı kayalıkları üzerinde yeni bir tabya kurulması istenmiş. Tabya dediğimiz kalenin küçüğü! Rumeli feneri Kalesi Cumhuriyet döneminde, özellikle II. Dünya Savaşı sırasında, gözetleme ve savunma amacıyla kullanılmış. O donemde yapılan betonarme kolon ve döşemelerle bölme duvarları bugün Batı kulesinde hala mevcut durumda.

Yapısal Özellikler

Bu planda da görüldüğü gibi, Rumeli feneri Kalesi kuzey-doğu ekseninde, 70 metre uzunlukta, ortalama 50 metre genişlikte, kuzey kenarı köselerde 450 pahlı dikdörtgen bir plana sahip.

Bugünkü Durum

Bugün kalenin güney duvarı ve giriş bolumu zamana karşı direnememiş durumda. Ayrıca kalenin güney-batısında, son yüzyılda yine askeri amaçlarla yapılan fırın, hamam, lojman gibi ek binalardan kalmış bir duvar parçası bulunuyor.

3) Garipçe Köyü ve Garipçe Kalesi

Garipçe Koyu, Rumeli Feneri ile Rumeli Kavağı arasında bulunan küçük bir balıkçı koyu. Koyun ismi Osmanlıca “Karibce” (Yakınca) sözcüğünden geliyor. Rönesans donemi Fransız bilgini Petrus Gyllius, buranın Argonotlar’ın Boğaziçi üzerindeki yolculuklarına son verdikleri “Gyropolis” (Akbabalar Koyu) olduğunu söylermiş.

Menekşe Koyu ve Garipçe

Garipçe, unlu belgeselci ve yönetmen Karabuda cifti 1990’da orada bir film çekmeye karar verinceye dek kimsenin adını bile bilmediği bir yerdi. Menekşe Koyu bugün bile çok beğenilen ödüllü bir film olup Garipce’nin de adının duyulmasını sağladı. Menekşe Koyu’nun kadrosundaki çok değerli sanatçıların çoğu bugün maalesef yaşamıyor (Bkz: Sinema Türk- Menekşe Koyu). Garipçe şimdi de 3. Köprü’nün yıldızı olarak gündemde! Sadece üç lokantası olduğunu hatırlatalım.

Muhtarlık: (0212) 228 10 41

Aydın Balık Restaurant: (0212) 228 16 93

Asmaaltı Cafe: (0212) 228 10 70

Garipçe Balık Restaurant: (0212) 228 18 01

Garipçe Kalesi

Koyun, 1770-75 yılları arasında, Kale personelinin aileleri, gerekse onlara servis veren esnaf ve balıkçılar tarafından kurulduğu biliniyor.

Tarihsel Gelişim

İstanbul Boğazı’ndaki savunma sistemlerini çağdaş düzeye çıkarmak üzere görevlendirilen Baron de Tott, Rumeli feneri Kalesi ile Anadolu feneri Kalesi arasındaki mesafeyi çok uzak bulmuş ve yakın bir bölgede, birbirine daha yakın iki kale daha inşa edilmesini önermiş. Kabul gören bu teklif sonucu yeni kaleler için Garipçe Burnu ile karşı kıyıda da Poyraz koy Burnu seçilmiş. Top menzillerinin, capraz ateş edilebilecek seviyelere indirilmesi sağlanmış. Kaleler Tott’un projelerine göre suratle inşa edilmiş ve kale çevresi zaman içinde yeni yerleşmelerle koy haline gelmiştir. Kale içinde bir de cami yaptırılmıştır.

Yapısal Özellikler

Kalede terasa oturan 4 m yükseklikteki duvarlarda top mazgalları mevcuttur. Bu mazgallarla aynı akslarda, üst platoda ayırıcı bölmeleri tuğla ile örülmüş ikinci sıra top mazgalları da bulunmaktadır. Garipçe Kalesi’nin giriş avlusunda yan duvarlar toprak seviyesinin altında ayakta durmaktadır.

Bugünkü Durum

Kale, maalesef İstanbul’daki benzerleri gibi bakımsız ve başıboş bir halde. Bölge belediyesinin başlatmak istediği bir Sualtı Müzesi Projesi girişimi başarılı sonuçlanırsa burası da olumlu etkilenebilir.

4) Rumeli Kavağı- Merkez

Sarıyer ilçesine bağlı, balığı, midyesi ve inciri ile meşhur bir balıkçı koyu olan Rumeli Kavağı, sahilde, Rumeli feneri ile Sarıyer arasında kalır. Nüfusun büyük çoğunluğunu Trabzon göçmenleri oluşturmaktadır. Rumeli Kavağı’nın en meşhur balıkçısı da “Kahraman” namıla tanımı .tı. Kahraman balcı kendi icadı bir doğal tandıda bütün bütün pişirdiği kalkanlardan tatmak için Bilbao’dan gelenler olduğu biliniyor.

Kahraman Balıkçı

Adres: Rumeli Kavağı, İskele Cad. No: 15

– Tel: 0212 242 48 99

Midyeciler çarşısı, Rumeli kavağı girişinde yerleşik olup, Türkiye’nin birçok iline buradan midye gönderilmektedir. Ayrıca plajları ile unlu olan Rumeli Kavağında 4 adet plaj bulunur.

Boğaz’a Rus Saldırısı!

Pek çok kaynakta İstanbul Boğazı’na bir Kazak saldırısından ve IV. Murad’ın buna karşılık kaleler yaptırdığından söz ediliyor. Buna göre, 1624’de, Karadeniz’den Boğaza giren Don (Rus) Kazakları Yeniköy’e kadar gelerek, evlere saldırmışlar, yağmalamışlar. IV. Murad da Boğaz’daki savunma önlemlerini arttırmak üzere Rumeli ve Anadolu Kavaklarında iki yeni kale daha yaptırmış. İşte Rumeli Kilid-ul Bahir Kalesi bunlardan Avrupa yakasındakinin adı. Burada yalnızca A. Gabriel’in Rumeli Kavağı’nda görüp izlerini çizdiği yerleşim planını paylaşıyoruz:

5) Sarıyer- Merkez

Sarıyer İstanbul’un Avrupa yakasındaki en kuzey ilçesi. Sarıyer İlçesi toplam 26 mahalle ve 8 köyden oluşuyor ve yoğun bir Karadenizli hemşeri nüfusuna sahip.

Tarihte Sarıyer

İlçenin ilk adı “Simas”tır. Sarıyer’in kuzeybatısındaki Maden Mahallesi’ne doğru sırtların altın madeni ve kil yüzünden sarı renkte olmaları ve buradaki yerleşmeye bu sarı topraklar nedeniyle once “Sarıyar” adı verilmiş olması yönündedir. Osmanlı kaynaklarına bakıldığında 19. Yüzyıla kadar “Sarıyar”ın kullanıldığı anlaşılıyor. Yar sözü uçurum anlamının yanı sıra dağ yamacı, dağ sırtı anlamını da taşır. Buralarda yaşayanlar geçimlerini genellikle balıkçılıktan sağladıklarından bu yerleşimler bir balıkçı koyu niteliği taşıyordu. Türklerin ilk kez bu köylerden Balta Limanı’na yerleştiği söylenir. Arnavutköy vadisi ise erken dönemlerden itibaren iskan edilmiş. İlkçağda “Hestiai” adıyla anılan bu yerleşim, daha sonraları “Anaplous” ve IV. yüzyıldan itibaren de “Promotu” mevkii olarak bilinmekte olup, meşhur Hagios Mikhael Kilisesi burada bulunmaktadır. İstanbul Boğazı’na dökülen bütün akarsular gibi Baltalamanı Deresi’nin de ağız bolumu eskiden bir haliçti. Bu küçük haliç, boğazda seyreden tekneler için önemli bir doğal barınaktı. İstanbul’un fethinden önce Kaptan-ı Derya Baltaoğlu Süleyman Bey’in donanmasını burada korumaya aldığı ileri sürülür. Boğaz kıyısında gelişmeye başlayan küçük köylerle birlikte Sarıyer’in de hareketlenmesi 16. ve 17. yüzyıllara rastlar. Bu donemde Sarıyer, Yeniköy ve Rumeli Hisarı gelişmiş birer koy haline geldi. 18. yüzyıla gelindiğinde saraya yakın bazı kişilere ait yalılar bu kıyıda belirmeye başladı. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde, bugünkü Sarıyer ilce sınırları içindeki yerleşimler, gelişimi donmuş köyler biçimindeydi. Kırsal alandaki köyler Kilyos Nahiyesinin sınırları içindeydi ve bu nahiye de Çatalca Vilayeti’ne bağlıydı. İlçenin İstanbul Boğazı kıyısındaki kesimi ise Beyoğlu Kazasının sınırlarına dahildi. 1926’da Çatalca’nın kaza yapılarak İstanbul Vilayetine bağlanmasından sonra da bu yönetsel durumda herhangi bir değişiklik olmadı. 1930’da yapılan bir yönetsel düzenleme sonucunda bugünkü Sarıyer İlçesi kuruldu.

Bugünkü Sarıyer

Maslak üzerinden gelen Büyükdere Caddesi’nin yapılması, kıyıyı izleyen Sahil Yolu’nun genişletilmesi sonucunda karayolu ulaşımı gelişti. Kıyı kesiminde daha çok üst gelir gruplarına ait konutlar ve köşkler, sırt biçiminde uzanan yüksek alanın yamaçlarında da gecekondu mahalleleri ortaya çıktı. 1980’lerin sonundan itibaren köylerin, hem İstanbul şehir merkezine yakın olmak isteyen hem de doğaya yakın olmak isteyen üst gelir grubunun yerleşmeye başlaması sonunda cehresi önemli ölçüde değişmiştir.

Bülbül Kaçıran Sokak!

Bugünkü Sarıyer’i ve onun tipik bir sokağını bir de buraların eski sakinlerinden usta yazar Adalet Ağaoğlu’nun keskin kaleminden okumak isterseniz: “İstanbul Sokakları- 101 Yazardan 100 sokak” Derleyen Murat Yalçın, YKY Yayınları, İstanbul, 2008 s.11.

Ahmet Kamili Efendi Çeşmesi

Ağaoğlu’nun sözünü ettiği dönemlerin bir tanığı da 1813 tarihinde Hafız Kamili Ahmed Efendi’nin yaptırdığı bu tek yüzlü meydan çeşmesi olmalı. Balıkçılar Çarşısı’nın içindeyken, şimdi deniz kıyısına getirilmiş.

Sarıyer Sahillerindeki Tarihi Yalılar ve Binalar

Günümüzde Rumeli yakasının iki önemli sivil mimarlık örneği olan Bebek Kavafsan Evi ile Emirgan Şerifler Yalı Köşkü, iki yapı olarak varlıklarını sürdürmektedir. Bir yangın sonrası önemli ölçüde tahribata uğrayan Sait Halim Paşa Yalısı ise geçmişin görkemli yalılarının boyutları ve cesameti hakkında bize fikir vermektedir. Şerifler Yalısı – Emirgan, şu anda Avrupa Tarihi Kentler Birliği üyesi Tarihi Kentler Birliği tarafından kullanılmaktadır. 1

Sarıyer’deki En Değerli Doğal ve Kültürel Mirası: Belgrad Ormanı ve Bentler

Sarıyer’in gerisindeki Belgrad ormanları, kentin akciğeri niteliğinde ve toplam 5 bin 440 hektarlık alanı kaplıyor. Asırlık çınar ağaçlarından başka Belgrat Ormanı içinde sayılamayacak kadar değişik türde anıt ağaç bulunuyor.. Türkiye’nin en yaşlı ağaçlarından biri olan ve çiftliğe girişte solda bulunan çınar ağacının yaşı 1000’in üzerinde olup çevresi 12 metredir. Sadece Bahçeköy ve İstanbul’un değil Türkiye’nin en görkemli ağaçlarından biri olan ve “Uyuyan Çınar” adı verilen çınar ağacının yaşı 500’un üzerinde olup dünya çapında bir tabiat anıtıdır.

Bentler- Belgrad Ormanı

Adres: Bahçeköy- Sarıyer

Tel: 0212 226 13 14

Web: http://belgradormani.com

E.Posta: info@belgradormani.com

Büyük Bendin Roma döneminde ve 4. yy. Da inşa edildiği, 7. yy. Da İstanbul’u kuşatan kavimler tarafından tahrip edildiği kayıtlarda mevcuttur. Bahçeköy’ün tarihi eserleri arasında kemerler önemli yer tutar. Bahçeköy Kemeri bunlardan biridir. Bahçeköy Kemeri 1731 yılında Sultan I. Mahmut tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Jules Laurens’in 1847’de suluboya resmettiği Maglova Kemeri Kaynak: Wiki Belgrat Ormanı’ndaki en muhteşem kemer Maglova Kemeridir. Kemer Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Maglova Kemeri, Sinan’ın su mühendisliği ve estetik harikalarından biridir. Kemerin uzunluğu 265 metre olup bu kemer günümüzde Gaziosmanpaşa Belediyesi sınırları içindedir.

Tarihi Sarıyer Börekçisi

İstanbullular için Sarıyer’e balık yemeğe gitmek, hafta sonu ritüelleri arasındadır. Ancak, Sarıyer’e iki şey için daha gidilir: Meşhur Böreği ve Muhallebisi. “Sarıyer Böreği” adıyla marka olmuş bu börek çok lezzetlidir. Börekçilerin en eskisi yol üstünde ve deniz kenarındaki “Meşhur Sarıyer Börekçisidir.

Web:meshursariyerborekcisi.net/

Muhallebinin hası ise Tarihi Sarıyer Muhallebicisi’nde yenir. Sarıyer Muhallebicisi’ne uğranmadan Sarıyer’e görmüş sayılmazsınız! Balkan savaşlarından dolayı Arnavutluk’tan Osmanlı devletine göç etmek zorunda kalan merhum (Hacı) Şakir Gocmen, tarihi Sarıyer Muhallebicisi’ni 1928 yılında o kurmuştu. Zekeriyaköy’de kendisine bir hayvan cifliği yapan Şakir Gocmen, 1988 yılında olunce gorevi oğulları Kemal ve Merhum Resai Göçmen devralmış.

Web: http://www.tarihisariyermuhallebicisi.com.tr

Çiftlik ve Binicilik Tesisi

Web: http://www.gocmenranch.com/

Yerel Lezzetler Demişken!

Geleneksel Türk yemeği kuru fasulyeden başlayarak, Karadeniz lezzetlerini de en iyi burada tadabilirsiniz. Bir ipucu: Deniz kıyısındaki Anzer Sofrası en beğenilenler arasında!

Adres: Kefeliköy Bağlar Yolu Cad No: 5

Web: www.anzersofrasi.com

7) Sadberk Hanım Müzesi

Vehbi Koç Vakfı Sadberk Hanım Müzesi 14 Ekim 1980 tarihinde Sarıyer-Büyükdere’de Azaryan Yalısı olarak adlandırılan yapıda açılmış, Türkiye’nin ilk özel müzesidir. Müzede Osmanlı yaşamı hakkında fikir veren son derece güzel sergileme teknikleriyle sunulmuş etnografik objeler ve canlandırmalar göreceğiniz gibi binlerce yıllık Anadolu uygarlıklarının izleriyle de yüz yüze geleceksiniz. Hüseyin Kocabaş’ın vefatından sonra, koleksiyonu Sadberk Hanım Muzesi koleksiyonuna katılmıştır. Mevcut binanın hemen yanındaki yalı da satın alınmış ve on cephesi aslına uygun olarak restore edilmiştir. Bu yalı, 24 Ekim 1988 tarihinde “Sevgi Gönül Binası” adıyla ek müze binası olarak hizmete açılmıştır. Çağdaş bir müze uygulamasına örnek olarak değerlendirildiği için 1988 “Europa Nostra” Ödülü’ne layık görülmüştü.

Web: http://www.sadberkhanimmuzesi.org.tr