Çatalca

Doğanın İçindeki Roma ve Osmanlı Kültür Köprüleri!

Bu bölümde, sizi, İstanbul’un tarih öncesi dönemlerden 21. yüzyıla kadar, her turlu mihnete rağmen sadakatle içinde sakladığı değerleri, pek de bozulmamış doğasıyla birlikte sunmaya hazır iki adresini keşfe davet ediyoruz: Çatalca ve Silivri. 21. yüzyılın nimetlerinden bolca yararlanmaları uygun bulunduğu halde, her ikisi de taş devrinden bu yana kendi kimliklerini inatla korudular.

Çatalca; Ergiske, Matrai, Metron, Metris, Haniçe, Çatalburgaz

Çatalca antik cağda Traklar tarafından ilk kurulduğu dönemlerde denizlerin Tanrısı Poseidon’un oğlu Ergiscus’a atfen “Ergiske” diye anılırmış. Sonraki dönemlerde “Matrai”, “Metron” ve “Metris” adlarını taşımış. Metris, bu şehrin kurulmasında büyük rolü olan Büyük İskender generalinin adından geliyor. Evliya Celebi de şehri onarıp yaptırdığı kaleye kızının adı; Hanice’yi veren Bizans kralına bağlayarak buraya Rumca “Hanice” denildiğini de yazmış. Osmanlılar zamanında “Çatalburgaz” denilmiş. Zamanla Çatalca adı yerleşmiş…

Eski Cağlardan, Bizans ve Osmanlı’ya Tarihi yaklaşık olarak 2500 yıl öncesine inen Çatalca bölgesinde bilinen ilk yerleşimin MO 450’de Romalılar zamanında şimdiki İnceğiz Koyu’nun bulunduğu yerde olduğu söyleniyor. Çatalca’nın Osmanlı egemenliğine ilk geçişi I. Murad döneminde, 1373’de, son ve kesin geçiş de Evliya Celebi’ye göre, 1453 yılında, Fatih Sultan Mehmet Han’ın Edirne’den İstanbul’a yürüyüşü sırasında mümkün olmuş.

Balkan Savaşları’ndan Cumhuriyet’e Çatalca

Çatalca tarihinin en zorlu donemi Balkan Savaşları sırasında yaşanmış. Bulgarlar karşısında bozguna uğrayan Osmanlı ordusu, son korunaklı yeri olan Çatalca’ya gelip, savaşa buradan devam etmiş. Çatalca savaşı her ne kadar Bulgarlar’ın yenilgisiyle sonuçlanmışsa da 3 Aralık 1912’de Çatalca Tren İstasyonu’nda imzalanan ateşkes antlaşması, Bulgarların bu muharebeyi masa başında kazanmalarıyla sonuçlanmış. Arkasından Alaiye mevkiinde, bir tabur Türk askerini, ani bir hücumuyla şehit etmişler. 1913 Londra Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Balkan devletleri Bulgarlar’a saldırınca Türk kuvvetleri de Midye (Kıyıköy) Büyükçekmece sınırını geçmişler, Çatalca bu sırada kurtulmuş fakat Bulgarlar çekilirken Çatalca’nın Kaleiçi Mahallesi dışındaki tum mahallelerini yakmışlar. Bugun Balkan savaşının en kanlı muharebelerinin geçtiği Canakca, Dağyenice, Yazlıkkoy arasında kalan bu bolgede Alaiye taburu anısına bir şehitlik bulunuyor.

Bugünkü Çatalca

Çoğunluğu ormanlarla kaplı 1.715 km2 yüz ölçümü, 135 km uzunluğundaki sahili ile Çatalca günümüz İstanbul’unun en büyük ilçesi. İlce ekonomisi hayvancılık, tarım ve sanayiye dayalı. Çatalca’nın Topatan kavunları çok meşhur.

Çatalca’da Odun Kömürcülüğü

Osmanlı İmparatorluğu’nda ülkede elde edilen ürünlerin ihtiyaca yeten kısımdan fazlasının İstanbul’a gelmesi gerekiyordu. Odun ve komur bu ihtiyac malzemeleri içinde çok önemliydi. Kentin ihtiyacı, genelde Anadolu yakasında, Yoroz (Beykoz) Şile, Kandıra, Avrupa yakasında, Silivri, Çatalca, Istranca, Midye ve Terkos gibi bölgeler ve bağlı köylerden karşılanıyordu. Resim: Çatalca, Ormanlı Köyü’nde “Torluk” denilen teknoloji ile kömür yapanlar...

Doğanın içindeki kültür köprüsü-I:

ÇATALCA

1. Çatalca Tren İstasyonu Ferhat Paşa Mahallesi’nde:

2. Ferhat Paşa Külliyesi ve Hamamı

3. Ferhat Paşa Çeşmesi

4. Ali Paşa Camii

5. Ali Paşa Çeşmesi

6. Hacı Mahmut Çeşmesi

7. “IV. Mehmet Han” ya da Çatalca Hamamı Kaleiçi Mahallesi’nde:

8. Eski Aya Yorgi Kilisesi- Yeni Kaleiçi Camii

9. Eski Hükûmet Binası Yeni Jandarma Komutanlığı

10. Topuklu Çeşmesi

11. Çatalca Mübadele Müzesi

12. Çatalca Surları

Diğer Önemli Yerler:

13. İnceğiz Köyü İnceğiz Mağaraları

14. Çatalca Su Kemerleri

15. Anastasios Surları (Karacaköy)

16. Evcik Kilisesi

17. Evcik Plajı

18. Yalıkoy- “Podima”

19. Karaburun: “Delkos”

20. Cilingoz

21. Alaiye Şehitliği

22. İstasyon

Roma, Bizans ve Osmanlıdan İzler…

1) Çatalca Tren İstasyonu

Bu istasyonun neler gördü, nelere tanıklık etmedi ki! Bu haliyle bile 21. Yüzyılda sanatçılara bile esin kaynağı oluyor Çatalca Tren İstasyonu. Bunların bir kısmını bugünkü ve yarınki kuşaklara aktarmak için Yüzyılın Aşkı 1924’u sahneye koyan genç tiyatrocu Yeşim Özsoy Gulan gibi. (Web: http://galataperform. com/yuzyilinaski/) Ferhat Paşa Mahallesinde:

2) Ferhat Paşa Külliyesi ve Hamamı

Çatalca İlçesi’nin imarında önemli rolü olan Osmanlı sadrazamlarından Ferhat Paşa, 16. yüzyıl sonunda Mimar Sinan’a cami, sıbyan mektebi ve çeşmeden oluşan bir külliye inşa ettirmiştir. Kitabelerde külliyenin inşa tarihi hicri 1006, miladi olarak da 1597–98 olarak görülmektedir. Balkan Savaşları sırasında büyük ölçüde tahrip olan yapı sonradan onarılmış, 1990’lardan sonra ise kalem işleri yenilenmiştir.

3) Ferhat Paşa Çeşmesi

Ferhat Paşa Camii’nin ihata duvarı üzerinde yer alan çeşme, klasik üsluptadır. Günümüzde halen akar vaziyette bulunan çeşmeyi Çatalca halkı yıllardır kullanmaktadır.

4) Ali Paşa Camii

Çatalcalı Ali Efendi veya Hadım Ali Paşa tarafından yaptırıldığı tahmin edilen, Klasik Osmanlı Mimarisi örneklerinden olan yapı, kesme taş ve tuğla malzeme ile almaşık düzende inşa edilmiştir. Yakın bir tarihte restore edilen yapı, günümüzde hizmet vermektedir.

5) Ali Paşa Çeşmesi

Ali Paşa Çeşmesi, 1962’de tamamen kaybolmuşken toprak altından çıkarılmıştır. Ali paşa Cami’nin karşısındadır.

6) Hacı Mahmut Çeşmesi

Suyu tükenmiş durumdaki çeşmenin bir kısmı günümüze özgün haliyle ulaşan sülüs kitabesi çok güzeldir. Bir onarım kitabesi olduğu sanılmaktadır. Buna göre çeşme Hicri 1301, MS 1884’e tarihlenmektedir.

7) IV. Mehmet Han ya da Çatalca Hamamı

Padişah IV. Mehmed Han’ın (Avcı) şehzadeliği sırasında kendisi ve haremi için inşa edilmiştir. Bu hamam da Balkan Savaşları’nın tanığı olmuş, yeterince de olumsuz etkilenmiştir. 1940-41 yılları arasında General İsmail Hakkı Tekce tarafından tamir ettirilerek, bugünlere gelmesi ve işlevini sürdürebilmesi sağlanmıştır.

8) Eski Aya Yorgi Kilisesi- Yeni Kaleiçi Camii

Bizans döneminde, Çatalca’daki en büyük Rum kilisesi Aya Yorgi imiş. Sonradan camiye çevrilmiş. Daha sonra nüfus artıp, yetersiz kalınca 1924’de yıkılıp genişletilerek şimdiki haline getirilmiş.

9) Eski Hükümet Binası- Yeni Jandarma Komutanlığı

Kaleiçi Mahallesi’nde yer alan ve bugün Jandarma Bölge Komutanlığı olarak kullanılan bina, Cumhuriyet Dönemi’nde uzunca bir sure Hükûmet Konağı olarak hizmet vermiş, alt katı cezaevi olarak kullanılmıştır.

10) Topuklu Çeşmesi

Topuklu Çeşmesi Sultan II. Ahmet tarafından yaptırılmıştır. Önünde bulunan havuzu ile beraber günümüze kadar özgün halini koruyan çeşmenin bulunduğu meydanda bir de tarihi bir çınar ağacı bulunmaktadır.

11) Çatalca Mübadele Müzesi

Bu binanın ilk yapım tarihine dair kesin bilgi yok. Fakat 1913 yılında “Taverna” olarak ya tadil edilmiş ya da bu amaçla o zaman inşa edilmiş. 1923 yılına kadar da taverna olarak kullanılmış. Mübadele Müzesi olarak restore edilip, 2010 Aralık ayında hizmete açılmış. Türkiye’de açılmış bu tek mübadele müzesi.

12) Çatalca Surları

491-518 tarihleri arasında Bizans tahtında bulunan İmparator I. Anastasios’un şehri saldırılardan korumak amacıyla yaptırdığı ve günümüze kalıntı halinde ulaşan surların esasen iki farklı devirde inşa edilmiş oldukları düşünülüyor.

Diğer Önemli Yerler

13) İnceğiz Köyü – İnceğiz Mağaraları

Çatalca’nın en eski yerleşim birimi olarak göze çarpan İnceğiz Mağaraları, 2500 yıl öncesine tarihleniyor. Barınma amaçlı yapılmış bu mağaralar daha sonra kilise olarak kullanılmış. Mağara odalarında bulunan hac işaretleri de bunun göstergesi. Mağaranın önünden Karasu Deresi akıyor, derenin kıyısında ücretli bir piknik alanı bulunuyor ve hafta sonları burası dolup taşıyor. İnceğiz mağaraları halk arasında birkaç filmi burada çekildiği için “Kemal Sunal Mağaraları” olarak da adlandırılıyor.

14) Çatalca Su Kemerleri

Tarih boyunca İstanbul suyunu bu yöreden sağlamış. Gümüşpınar köyü yakınlarındaki Ballıgerme ve Kurşun germe bunun kanıtı olarak zamana kafa tutarcasına ayakta duruyor. MS 5. yüzyılda dünyanın en büyük kenti olan Konstantinpolis için inşa edilmişti. Tarihi kaynaklarda bu konudaki önemli referans kaynağı; Themistius, donemin olcu birimiyle bu su kanallarının “1000 stadyum”u bulduğunu kayıtlara geçmişti ki bu da 185 kilometrelik su kemeri uzunluğu demekti. 20. yüzyıla gelindiğinde bazı akademisyenler bu su kemerinin izlerini sürmeye başladılar. Merhum Prof. Kazım Çeçen ile Edinburg Üniversitesinden James Crow, çalışma yaptı ve Prof. Kazım Cecen, su yolu sistemini anlatan bir kitap yayınladı, ilk kez bu mühendislik harikasının boyutları gözler önüne serilmiş oldu. Daha sonra da donemin İSKİ’sinin desteğiyle Mimar Sinan’ınkiler dahil, diğer su yollarını da kitaplaştırdı. Özellikle, Çatalca, Gümüşpınar yakınlarında Kurşungerme’de bulunan kemer, ihtişamı ile görenleri bugün bile şaşırtıyor. Sadece Çatalca sınırları içinde bugün en az beş adet buna benzer su kemeri bulunuyor. Nitekim 2013 Kasım’ında Koç Üniversitesi Anadolu Araştırma Merkezi’nin düzenlediği “Bir Başkentin Su Yolları” sergisinde

(*)Çatalca da baş rollerdeydi merhum Kazım Cecen de…

(*) “Waters for a Capital, The Water Supply Systems of Byzantine Istanbul/Constantinople: New Approaches and Methodologies”, Web:http://rcac.ku.edu.tr/events/exhibitions/watersforacapital

Karacaköy’de

15) Anastasios Surları

Çatalca’nın ve Trakya’nın en önemli tarihi zenginliklerinden olan Anastasios Surları, Erken Bizans Donemi eseri olup, I. Anastasios (491–518) zamanında onarılmış ve tamamlanmış. Bugün ancak kuşbakışı izlendiğinde bir sur hattı olduğu anlaşılabiliyor. (Bkz: Aşağıda “Silivri “bolumu, “Anastasios Duvarı”)

16) Evcik Kilisesi

Anastosios Surlarının Karadeniz ile birleştiği noktada, denize hakim bir konumda bulunuyor. Bir XI. yy eseri olduğu tahmin edilen yapı, günümüze kalıntı halinde ulaşabilmiş. Mimari özellikleri nedeniyle manastır olabileceği de düşünülüyor.

17) Evcik Plajı

Evcik Plajı, Karadeniz’e sahili olan Karacaköy Mahallesi’ne bağlı plajdır. Yeşil orman ve tarih kokan yoldan gelinen Evcik Plajı’nda tertemiz deniz ve tamamıyla kum olan uçsuz bucaksız sahil hafta sonları için ideal bir dinlenme yeridir.

18) Yalıköy – Podima

Avrupalı Karadeniz’e uzanıp, Catalca’nın Karaburun ile birlikte iki sahil köyünden biri olan Yalıköy’u görmenizi öneriyoruz. Istranca Dağları’nda 8.000 hektarlık meşe ve kayın ormanları içinde kurulmuş olan koyun Karadeniz kıyısındaki sahili tam 12 kilometre.

Mübadele

Balkan Savaşı’ndan sonra Yugoslavya’nın Üsküp ve Prizren’den getirilen Balkan Türkleri Podima’ya yerleştirilmiş. Türklerle Rumlar burada bir sure birlikte yaşamışlar. Daha sonra 1924 yılındaki mübadele ile köyde kalan son 60 hanelik Rum nüfus Yunanistan’a gitmiş yerine Bulgaristan’daki Türkler getirilmiş. Yalıköy’deki Rum Kilisesi yıkılmış, yerine 1955’de bir cami yapılmış. Tarihi eser olarak, bir eski kale, iki mağara ile çok eskiden batmış tarihi gemilere ait olduğu söylenen topları gösteriliyor.

Kumlar, Camlar, Develer ve Deve Güreşleri

Yalıköy aynı zamanda bir orman koyu de olduğundan, onu çepeçevre saran orman en büyük geçim kaynağı. Halkın büyük kısmı mangal kömürü üretiminde çalışmakta olup ticaretini de yapıyor. Hayvancılık ve teknelik balıkçılık sürdürülüyor. Yalıköy’de esasen silis madeni de var. Şişecam Grubu, 1932’de başlattığı madencilik faaliyetlerini ilk kez silis kumu üretimi ile Yalıköy’de gerçekleştirmiş. Bugün de Yalıköy’un doğusundaki Silis Üretim ve Arıtma Tesisi faaliyetini sürdürüyor. Yalıköy’den rakım olarak daha yüksekte olan, orman içerisindeki Karacaköy’un de eski adı Metra imiş. İstanbul’un fethinden sonra adını, Osmanlı sancaktarı Karaca Ahmet Paşa’dan almış. Eski donemlerde sarp kayalıklarda odun taşıma işi için develer kullanılıyormuş ve bu yüzden de burada deve güreşleri de yapılıyormuş.

Ya Taşları?

Podima’dan Hacopulo’ya

21. yüzyılda bile onun adıyla anılan bu doğal taş turune “Podima Taşı” deniliyor. Özellikle Türk bahçeciliğinde zemin döşemelerinde önemli bir yeri bulunan Podima; bildiğiniz çakıl taşı. 17. yüzyıl bahceleri hakkında da ayrıntılı bilgi veren Vehbi Surnamesi minyaturlerinde, bu taşların nasıl kullanıldığını görmek mümkün. İstanbul’da İstiklal Caddesi ile Meşrutiyet Caddesi’ni birbirine bağlayan Hacopulo Pasajı’ndaki bir de bu gözle bakmak gerek…

19) Karaburun: “Delkos”

Çizer ve Ressam Haslet Soyoz’un “Delkos’tan Karaburun’a” başlıklı sergisinde İstanbullular, sahilinden tuvale yansıyanlarla Karaburun’u yeniden tanıdılar. Türkiye’de birden çok “Karaburun” var ve en meşhuru Ege’de olanı. Burası özellikle balıkçı limanı ve feneri ile bölgenin önemli bir konumunda. Karaburun Feneri’nden başka kıyı emniyeti için yapılan bir Tahlisiye İstasyonu da burada. Fenerin hemen önünde bitmiş çalılıkların arasından sivrilen mezar taşları dikkat çekici. Burada yatanlar, deniz kazalarında can veren gemi mürettebatı ve yolcularmış.

20) Çilingoz

Yalıköy’den Kıyıköy’e doğru giden 13 kilometrelik yol şimdilik yapılaşmanın olmadığı bir başka cennete varıyor: Cilingoz. Binkılıc Mahallesi’ne 17 km mesafede, deniz, akarsu ve ormanın buluştuğu Cilingoz, çadır alanları sayesinde konaklama ihtiyacına da cevap vermekte.

21) Alaiye Şehitliği

Çatalca’dan ayrılmadan, Balkan Savaşları’nda Çatalca’da şehit olan 157 Alanyalı askerin anısına dikilmiş bu anıta uğrayabilirsiniz.

Silivri

Silivri- Selymbria, Selybria

Tarihin her cağında önemini korumuş olan Silivri, eski Yunanca’da “Selymbria” ya da “Selybria”

olarak adlandırılıyor.

Tarih Öncesinden Bizans’a Silivri

Bu bölgedeki yüzeysel kazılara göre bilinen ilk yerleşim, MO 3000 yılına kadar iniyor. Yunan  Latin kaynaklarında Troia kenti ile akrabalık da söz konusu. Traklar’ın da bu bölgeye MO 1200 yıllarından itibaren geldiği ve Selymbria’yı MO 750 civarında kurdukları kaydediliyor. MO 340’da Trakya’nın büyük bölümünü ele geçirmeye çalışan Makedonya Kralı II. Filip tarafından bir sure kuşatılan şehir, daha sonra Büyük İskender tarafından kurtarılıyor. Selymbria, 330 yılında Byzantion’un başkent ilan edilmesiyle birlikte Doğu Roma etkisi altına giriyor. Hatta Bizans İmparatoru Arkadius (377–408) Eudoksia ile evlenmesinden sonra eşini onurlandırmak amacıyla bu şehirde bir kale yaptırıp şehrin adını da “Eudoxiopolis” olarak değiştirmiş. İmparatorluk 395’te ikiye ayrıldığında bu kez çeşitli kavimlerin istilaları başlıyor. En önemlisi Ostrogotlar’ın istilası. İmparator Anastasius tarafından 532’de yaptırılan Silivri’nin 2 km. batısından başlayıp, Karadeniz’e kadar devam eden, 45 km uzunluğundaki büyük sur da işte bu bu istilalardan korunma amaclı. MS 805’de Bulgar Hanı Kroum şehri yağmalıyor. 9. yüzyıl sonlarında, İmparator III. Mikael (839–867) şehrin tepesine kalıntıları bugün de hala duran kaleyi inşa ettiriyor. Cunku o yıllar, Bizans’ın Ruslar ve Müslüman haçlıların saldırılarından korunmaya calıştıkları bir donem. Bizans döneminde Silivri bir sayfiye yeri olarak öne çıkıyor. (Bkz. Bakırkoy Bolumu, “Via Egnetia”)

Selymbria Sikkeleri

Antik Silivri’de iki çeşit gümüş para kullanılmış. Stamoulis’in olumunden sonra yayımlanan Selymbria sikkelerindeki horoz- dörtgen motifli baskı bunların MO 492 ila 470 yıllarına, horoz-başak motifli olanın ise MO 425-420 ila MO 411-10 yıllarına ait olduklarını gösteriyor.

Silivri

Silivri- Selymbria, Selybria

Tarihin her cağında önemini korumuş olan Silivri, eski Yunanca’da “Selymbria” ya da “Selybria” olarak adlandırılıyor.

Osmanlı Silivrisi

1327 ve 1341 yılları arasında Bizans taht mücadeleleri sırasında Osmanlı’lar şehre girip çıkmaya başlıyor. 1346’da, Osmanlılar İmparator Kantakuzen’e rakibi V. Palaeologus’u yenmesi için destek verirken aynı yıl, Sultan I. Orhan, Selymbria’da VI. John’un kızı Theodora ile evleniyor. 1399’da Osmanlılar’ın şehri ele geçirmesine rağmen, hakimiyet 1453’e kadar sık sık el değiştiriyor. Fatih’in İstanbul’u almasıyla birlikte Selymbria da bir Osmanlı şehri oluyor. Kanuni Sultan Süleyman döneminde, 1562’de Mimar Sinan Silivri’ye muhteşem bir imza atıyor: 33 kemerli mimarlık harikası “Uzunköprü”. 1876 yılında Çatalca sancağına bağlanan Silivri, 1898’de İstanbul’a bağlı bir ilce merkezi oluyor. Silivri ve civarındaki topraklar, I. Balkan Savaşı sırasında Bulgarların istilasına uğrayıp, 16 Kasım 1912’den 30 Mayıs 1913’e kadar Bulgarların elinde kalıyor. 30 Mayıs 1913’de Londra Konferansı’ndan sonra Midye Enez hattı sınır kabul edilerek tekrar Osmanlı topraklarına dahil ediliyor. Buna rağmen Silivri’ye de 10 Temmuz 1920’de Yunan askerleri giriyor. Silivri’nin işgalden tekrar kurtulması ancak Kurtuluş Savaşı ile 1 Kasım 1922’de mümkün olabiliyor.

Bugünkü Silivri

Bir sahil kenti kimliğini koruyan Silivri’deyiz ve kış nüfusu farklıdır.

Doğanın içindeki kültür köprüsü-II:

SİLİVRİ

1. Piri Mehmet Paşa Külliyesi ve Camii Fatih Mahallesi’nde:

2. Silivri -Seliymbria Kalesi

3. Fatih Camii / eski Alexios Apokaukos Kilisesi

4. Alexios Apokaukos Kilisesi Sarnıcı

5. Aziz Nektarius Evi Kalıntısı

6. Silivri Limanı

7. Hacı İsmail Ağa Çeşmesi

8. Eski Yoğurthane Binaları

9. Beşli Yonca Havuz

Mimar Sinan mahallesinde:

10. Mimar Sinan Köprüsü: Sultan Süleyman Köprüsü ya da Uzunköprü

11. Büyük Duvar ya da Anastasios Surları

1) Piri Mehmet Paşa Külliyesi ve Camii

Külliye, Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520-1566) hükümranlık yıllarında Sadrazam Piri Mehmet Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. Caminin kitabesine gore; 1530 – 1531 yılları arasında yaptırılmıştır. Barok minarenin yeniden yapıldığı da kayıtlarda geçmektedir. Cami bugünkü görünümünü 1961-1971 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yaptırılan onarımdan sonra almıştır. Günümüze sadece cami, Sıyan Mektebi ve Medrese’ye ait küçük bir oda gelebilmiştir.

Fatih Mahallesi’nde

2) Silivri  Seliymbria Kalesi

Silivri’nin ilk surlarının kimin tarafından yapıldığı bilinmemekle birlikte, kentin kuruluşu sırasında basit bir surla korunmuş olduğu ve sonraki yüzyıllarda bu surun yenilenip genişletildiği sanılmaktadır. VI. yüzyılda İmparator Iustinanus, büyük bir depremde yıkılan Anastasius’un uzun suru ile birlikte Silivri Kalesi’ni de tamir ettirmiş, ondan iki yüzyıl sonra V. Constantinius (741–775) Silivri surlarını yeniden onarmıştır. Silivri Kalesi son olarak II. Bayezid döneminde (1481–1512) “Kıyamet-i Suğra” (Kucuk Kıyamet) denen depremden gördüğü zarar üzerine onarılmıştır. Sonraki donemde Silivri, sınırlardan uzak olduğu için surları da önemsiz görülmüş ve yenilenmemiştir.

3) Fatih Camii eski Alexios Apokaukos Kilisesi

İstanbul’un fethinden sonra camiye çevrilen kiliselerden biri Aleksios Apokaukos Kilisesi idi. Bu kilise fetih sonrasında “Fatih Cami” ya da “Fethiye Cami” adı altında Müslümanların ibadetine açılmıştı. Yukarıdaki cami de Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde “Hünkâr Camii” olarak anılıyor. Yunan işgali yıllarında, cami tümüyle bakımsız kalmış. Şimdiki yapı, 1980 yılında yeniden yapılan Fatih Camii’dir.

4) Alexios Apokaukos Kilisesi Sarnıcı

Bugün Fatih Camii’nin altında bulunan bu sarnıcın üzerindeki kilise daha küçük ölçülerde inşa edilmiş. Sarnıçta Roma, Bizans, Osmanlı dönemine ve diğer eski devletlere ait eserler muhafaza edilmektedir.

5) Aziz Nektarius Evi Kalıntısı

Unlu bir aziz olan ve Silivri’de doğup büyüyen din adamı Aziz Nektarios’un evi. Araştırmalar sonucu bulunan belge ve fotoğraflarla rekonstruksiyon projesi hazırlanmış ama henüz uygulanmamış. 65

6) Silivri Limanı

Bütün Silivri lokantaları iyidir ana gurme yazarların tavsiyesi: Sofram Balık Lokantası’dır!

7) Hacı İsmail Ağa Çeşmesi

Limanın sonunda, sağda Fikret Gündoğan caddesi üzerinde. Piri Mehmet Paşa Camii avlusunun kuzeybatısında, yol kenarında duvara bitişik durumda bulunan bu anıt, Silivri’deki Türk çeşmelerinin içinde sağlam kalabilen en ilgi çekici eser olup, Barok ve Neo-klasik (Empire) karışımı bir üslubun oldukça sade nitelikteki bir örneğidir. 66

8) Eski Yoğurthane Binaları

İsmail Ağa Çeşmesi’nden sonra, ileride solda. Bu alaturka kiremitli, tek katlı kagir bina da korunmaya değer tescilli binalar arasında.

9) Beşli Yonca Havuz

Fatih Mahallesi’nde Soğuksuyu Sokak’ta yer alan bu havuz, Barok üslupta, beş yapraklı yonca formunda olup sade bir görünüme sahip.

67

Mimar Sinan mahallesinde:

10) Mimar Sinan Köprüsü: Sultan Süleyman Köprüsü ya da Uzunköprü

Sinan bu köprüyü Osmanlı ordularının Balkan seferleri için tasarlamış olsa da köprü, otomobilden ağır vasıtaya kadar her turlu motorlu aracın yükünü 2006 yılı sonuna kadar taşımıştır. Kopru 1982-1985 yılları arasında Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından onarılarak, ışıklandırılmıştır. 2006 yılı sonunda ise araç trafiğine kapatılmıştır. 1568 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu II. Selim tarafından yaptırılmış ve babasına ithaf edilmiştir.

11) Büyük Duvar ya da Anastasios Surları

Bu surlara günümüzde “İstanbul’daki Cin Seddi” diyorlar.

Unutmayın, Silivri’den ayrılmadan yoğurt yiyecektiniz!